قُلِ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا لَبِثُواْۖ لَهُۥ غَيۡبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ أَبۡصِرۡ بِهِۦ وَأَسۡمِعۡۚ مَا لَهُم مِّن دُونِهِۦ مِن وَلِـيّٖ وَلَا يُـشۡرِكُ فِـي حُكۡمِهِۦٓ أَحَدٗا ٢٦
Ey rasulüm! De ki: “Kehfe (mağaraya) sığınan gençlerin orada ne kadar uyuyakaldıklarını en iyi bilen Allah’tır. Şüphesiz göklerde ve yerde gizli olan her şeyin ilmi Allah’a aittir.” O, kullarına gösterdiği ve işittirdiği her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir (hiçbir şey O’na gizli değildir). Muhakkak ki kullarının O’ndan başka (gerçek) yardımcıları yoktur. Ve O, hükmünde asla ortak kabul etmez (mutlak hüküm verme yetkisi* sadece O’na aittir; Allah’ın hükmüne rağmen herhangi bir konuda hüküm verme yetkisini kendisinde gören kimse, ilahlık taslamış olur. Kim de bu yetkiyi ona verirse onu ilah edinmiş olur).
* Mutlak hüküm verme hakkı; her konuda, hiç kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmaksızın dilediği gibi hüküm vermek demektir. Bu hak sadece Allahu Teâlâ’ya aittir. Ancak Allahu Teâlâ dilediği konuda dilediği gibi hüküm koyma hakkına sahiptir. Hiç kimse O’nun hükmünü sorgulayamaz. Kim bu hakkı sadece, her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allahu Teâlâ’ya verirse O’nu tevhid etmiş olur. Kim, herhangi bir konuda, Allahu Teâlâ’ya rağmen dilediği gibi hüküm koyma; iyi kötü, güzel çirkin, doğru yanlış ve buna benzer sınırları tayin etme hakkını kendisinde görürse Allahu Teâlâ’ya ait olan mutlak hüküm koyma hakkını kendisinde görmüş, ilahlık taslamış ve kâfir olmuş olur; kim de böyle birine bu hakkı verirse veya ona itaat ederse ya da bu hakkı ona verenleri Müslüman görürse Allahu Teâlâ’nın hakkını kendisinde görenleri ilah tayin etmiş ve böyle birini ilah edinenlerin hak üzere olduklarını tasdik etmiş olur.