EL-BAKARA SURESİ

El-Bakara suresinin diğer ismi Fistātu’l-Kur’ân’dır (فِسۡطَاطُ ٱلۡقُرۡءَانِ). Medine’de inmiştir. Ayet sayısı 286, kelime sayısı 6121, harf sayısı 25500’dür.

surah002

2:1

الٓـمٓ ١

Elif, lâm, mîm.* (Muhammed’e inen bu Kur’ân, işte bu gibi harflerden müteşekkildir, buna rağmen onun benzeri bir sure dahi getiremiyorsunuz.)

* Bazı surelerin başında bulunan “Elif, lâm, mîm. Tā, sîn. Yâ, sîn.” gibi harflere huruful mukattaa denir. Âlimler bu harflerin tefsiri hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bazı âlimler bu harflerin, Kur’ân’daki surelerin isimleri olduğunu söylemiştir. Bazı âlimler bu konuda hiçbir tevil yapmayıp manasını Allahu Teâlâ’ya havale etmiştir. Bazı âlimler de Allahu Teâlâ’nın bu harflerle kâfirlere meydan okuduğunu söylemiştir ve bu, en kuvvetli görüştür. Çünkü Allahu Teâlâ, bu harflerle başlayan surelerde, bu harflerin hemen akabinde Kur’ân’ı zikrederek “İşte bu Kur’ân, sizin bildiğiniz bu harflerden meydana gelmiştir. Öyleyse bildiğiniz bu harflerden meydana gelmiş olan Kur’ân’ın aynısını veya bir suresinin benzerini haydi, siz de meydana getirin bakalım!” şeklinde meydan okumuştur. Her ne kadar Kur’ân Arapların kullandığı harflerden meydana gelmişse de üslubunda bir hayat ve canlılık vardır. Fakat insanların sözleri asla böyle değildir.

2:2

ذَٰلِـكَ ٱلۡكِـتَـٰبُ لَا رَيۡـبَۛ فِـيهِۛ هُـدٗى لِّلۡمُـتَّـقِيـنَ ٢

Bu kitabın (Kur’ân’ın mana ve lafız olarak Muhammed’e) Allah’tan geldiğine hiç şüpheniz olmasın. O, muttakiler (Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak duranlar) için (doğru yola ileten) bir hidayet kaynağıdır.

2:3

ٱلَّـذِينَ يُـؤۡمِنـُونَ بِـٱلۡغَـيۡـبِ وَيُـقِيـمُـونَ ٱلصَّـلَوٰةَ وَمِـمَّا رَزَقۡـنَـٰهُمۡ يُـنـفِـقُونَ ٣

O kimseler ki ğaybe iman ederler, namazı ikame ederler (rükün ve şartlarına riayet ederek kılarlar) ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) infak ederler.

2:4

وَٱلَّـذِينَ يُـؤۡمِـنُـونَ بِـمَـآ أُنزِلَ إِلَـيۡـكَ وَمَـآ أُنزِلَ مِـن قَـبۡلـِكَ وَبِٱلۡأٓخِـرَةِ هُمۡ يُـوقِـنُونَ ٤

Ve onlar, sana indirilen vahye ve senden önceki rasullere indirilen vahiylere iman ederler; ahirete (o gün olacak dirilişe ve hesaba, verilecek mükâfaata ve cezaya) de yakinen (şeksiz şüphesiz) inanırlar.

2:5

أُوْلَٰٓئِـكَ عَلَـىٰ هُـدٗى مِّـن رَّبِّـهِمۡۖ وَأُوْلَـٰٓئِـكَ هُـمُ ٱلۡـمُـفۡـلِـحُونَ ٥

İşte bu sıfatlara sahip olanlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve onlar, (hem dünyada hem de ahirette) kazananlardan olacaklardır.

2:6

إِنَّ ٱلَّـذِينَ كَـفَرُواْ سَـوَآءٌ عَـلَيۡـهِمۡ ءَأَنذَرۡتَـهُـمۡ أَمۡ لَـمۡ تُنذِرۡهُـمۡ لَا يُـؤۡمِـنُونَ ٦

Hak kendilerine apaçık ulaştığı hâlde (inat edip küfür ve şirklerinde ısrar ederek) hakkı reddeden kâfirlere gelince; onlara ister azapla korkutarak tebliğ et ister hiç tebliğ etme, fark etmez. Onlar, senin getirdiklerine iman etmezler.

2:7

خَـتَـمَ ٱللَّهُ عَلَـىٰ قُلُوبِـهِمۡ وَعَلَـىٰ سَـمۡـعِـهِمۡۖ وَعَلَـىٰٓ أَبۡـصَـٰـرِهِـمۡ غِـشَٰـوَةٞۖ وَلَـهُمۡ عَـذَابٌ عَـظِـيمٞ ٧

Çünkü Allah onların kalplerini mühürlemiştir (artık oradan ne bâtıl çıkar ne de oraya hak girer). İşitme hislerini de mühürlemiştir (artık hakka uyacak bir işitmeyle işitmezler). Görme hislerine ise perde çekmiştir (artık apaçık olmasına rağmen hakkı görmezler). Ve onlar için (ahirette) büyük bir azap vardır.

2:8

وَمِـنَ ٱلنَّـاسِ مَن يَـقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَبِٱلۡـيَـوۡمِ ٱلۡأٓخِـرِ وَمَا هُم بِمُؤۡمِنِيـنَ ٨

İnsanlardan öyle kimseler de vardır ki (canlarını ve mallarını korumak için sadece dilleriyle) “Allah’a ve ahiret gününe iman ettik.” derler. Fakat onlar (kalpleriyle) iman etmiş değildirler.

2:9

يُـخَـٰدِعُونَ ٱللَّهَ وَٱلَّـذِينَ ءَامَـنُـواْ وَمَا يَـخۡـدَعُونَ إِلَّآ أَنفُـسَـهُـمۡ وَمَا يَـشۡـعُـرُونَ ٩

Onlar, (dilleriyle imanı izhar edip kalplerindeki küfrü gizleyerek) Allah’ı ve mu’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değildirler (çünkü Allah’a hiçbir şey gizli değildir ve O, münafıkların sıfatlarını mu’minlere bildirmiştir).

2:10

فِـي قُـلُوبِـهِم مَّرَضٞ فَـزَادَهُـمُ ٱللَّهُ مَـرَضٗاۖ وَلَـهُـمۡ عَـذَابٌ أَلِـيمُۢ بِـمَا كَـانُواْ يَـكۡذِبُونَ ١٠

Onların (münafıkların) böyle davranmalarının sebebi, kalplerinde şek ve şüphe hastalığı olmasıdır. Yalan söyledikleri için Allah onların bu hastalıklarını daha da artırmıştır ve onlara can yakıcı bir azap vardır.