أَلَمۡ تَـكُـنۡ ءَايَـٰتِـي تُتۡلَـىٰ عَلَيۡـكُـمۡ فَكُنتُم بِهَا تُـكَـذِّبُونَ ١٠٥
Cehennemliklere şöyle denir: “(Rasullerime indirdiğim) Ayetlerim (dünyada) size okunduğunda onları yalanlamıyor muydunuz?!”
أَلَمۡ تَـكُـنۡ ءَايَـٰتِـي تُتۡلَـىٰ عَلَيۡـكُـمۡ فَكُنتُم بِهَا تُـكَـذِّبُونَ ١٠٥
Cehennemliklere şöyle denir: “(Rasullerime indirdiğim) Ayetlerim (dünyada) size okunduğunda onları yalanlamıyor muydunuz?!”
قَالُواْ رَبَّنَا غَلَبَتۡ عَلَيۡنَا شِقۡوَتُنَا وَكُنَّا قَوۡمٗا ضَآلِّيـنَ ١٠٦
Cehennemlikler de şöyle cevap verirler: “Ey Rabbimiz! (Bizi yaratmadan önce) Hakkımızda bildiğin şakî (mutsuz) olacağımıza dair ilmin gerçekleşti ve biz gerçekten (bilerek) haktan ayrılmış sapık kimselerdik.”
رَبَّنَآ أَخۡرِجۡنَا مِنۡهَا فَإِنۡ عُدۡنَا فَإِنَّا ظَـٰلِمُونَ ١٠٧
“Ey Rabbimiz! Bizi cehennemden çıkar! Eğer daha önce işlediğimiz küfür, şirk ve zulme dönersek işte o zaman gerçekten zalimlerden oluruz.”
قَالَ ٱخۡسَـُٔواْ فِيهَا وَلَا تُـكَـلِّمُونِ ١٠٨
Allah onlara şöyle der: “Cehennemde alçaldıkça alçalın (oradan kurtuluş yok) ve size merhamet etmem için benimle konuşmayın (artık size merhamet yok)!”
إِنَّهُۥ كَـانَ فَرِيقٞ مِّنۡ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغۡفِرۡ لَنَا وَٱرۡحَـمۡنَا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلرَّٰحِـمِيـنَ ١٠٩
Çünkü kullarımdan bir kısmı şöyle derdi: “Ey Rabbimiz! Biz, (sana, gönderdiğin rasullerine ve onların getirdiklerine) tam manasıyla iman ettik. Bizim günahlarımızı örtüp affet ve bize merhamet edip tevbelerimizi kabul et! Elbette sen, rahmet edenlerin en hayırlısısın.”
فَٱتَّـخَذۡتُمُوهُمۡ سِخۡرِيًّا حَتَّـىٰٓ أَنـسَوۡكُمۡ ذِكۡرِي وَكُنتُم مِّنۡهُمۡ تَضۡحَكُونَ ١١٠
Siz ise bu mu’min kullarımla alay edip onları alçaltmakla o kadar meşgul oldunuz ki bu ameliniz, benim zikrimi size unutturdu. Üstelik imandaki sebatları ve salih amellerinden dolayı onlara gülerdiniz.
إِنِّـي جَزَيۡتُهُمُ ٱلۡيَوۡمَ بِمَا صَبَـرُوٓاْ أَنَّهُمۡ هُمُ ٱلۡفَآئِزُونَ ١١١
Ey haktan sapıp cehennemde sonsuza kadar kalacak olanlar! Bilin ki (dünyada iman ve salih amellerinden dolayı) alay ettiğiniz mu’min kullarımı, (iman ve itaat üzerinde sebat edip sizin eziyetlerinize) sabrettikleri için bugün cennetle mükâfaatlandırdım. İşte kazananlar onlardır.
قَـٰلَ كَـمۡ لَبِثۡتُمۡ فِـي ٱلۡأَرۡضِ عَدَدَ سِنِيـنَ ١١٢
Allah, cehennemden çıkıp tekrar dünyaya dönmek isteyenlere şöyle sorar: “Yeryüzünde kaç sene kaldınız (orada iman etmeden ne kadar vakit kaybettiniz)?”
قَالُواْ لَبِثۡنَا يَوۡمًا أَوۡ بَعۡضَ يَوۡمٖ فَسۡـَٔلِ ٱلۡعَآدِّينَ ١١٣
Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz yeryüzünde bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık (hatırlamıyoruz). Sayanlara (yazıcı meleklere) sor.”
قَـٰلَ إِن لَّبِثۡتُمۡ إِلَّا قَلِيلٗاۖ لَّوۡ أَنَّـكُـمۡ كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ١١٤
Allah da onlara şöyle der: “Gerçeği bilseydiniz muhakkak ki yeryüzünde az bir müddet kaldığınızı bilirdiniz (fakat bu az olan müddet, küfür ve şirklerinizden tevbe edip size gelen hakka iman etmeniz için yeterli ve hak üzerinde kolayca sabredebileceğiniz bir müddetti).”
أَفَحَسِبۡتُمۡ أَنَّمَا خَلَقۡنَٰكُـمۡ عَبَثٗا وَأَنَّـكُـمۡ إِلَيۡنَا لَا تُرۡجَعُونَ ١١٥
Ey insanlar! Sizi hikmetsiz ve boşu boşuna (sevapsız ve cezasız hayvanlar gibi sorumsuz) yarattığımızı ve (yaptıklarınızın hesabını vermeniz için) bize asla geri döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?!
فَتَعَـٰلَـى ٱللَّهُ ٱلۡمَلِكُ ٱلۡـحَـقُّۖ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡكَرِيمِ ١١٦
Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan; varlığı, verdiği vâdi ve söylediği sözü hak olan Allah, her türlü noksan sıfattan münezzeh ve yücedir. O’ndan başka ibadet edilmeye layık hiçbir varlık yoktur. O, yaratılanların en muazzamı olan Arş’ın (ve bütün mahlukatın) rabbidir.
وَمَن يَدۡعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ لَا بُرۡهَـٰنَ لَهُۥ بِهِۦ فَإِنَّمَا حِسَابُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦٓۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلۡكَـٰفِرُونَ ١١٧
Ve kim (ibadeti yalnız kendisi hak eden gerçek ilah) Allah ile beraber (hiçbir ibadeti hak etmeyen) başka bir ilaha ibadet ederse yaptığının doğruluğunu ispatlayacak hiçbir delil getiremez. İşte onun hesabı Rabbi katındadır (şirkinden dolayı muhakkak cezalandırılacaktır). Allah, kâfirleri asla kurtuluşa erdirmez.
وَقُل رَّبِّ ٱغۡفِرۡ وَٱرۡحَمۡ وَأَنتَ خَيۡـرُ ٱلرَّٰحِـمِيـنَ ١١٨
Ve ey rasulüm! De ki: “Ey Rabbim! Günahımı örtüp affet ve bana merhamet edip tevbemi kabul et! Elbette sen, rahmet edenlerin en merhametli olanısın (tevbe eden kullarının günahlarını affedensin).”