وَٱلَّذِينَ يُحَآجُّونَ فِي ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مَا ٱسۡتُجِيبَ لَهُۥ حُجَّتُهُمۡ دَاحِضَةٌ عِندَ رَبِّهِمۡ وَعَلَيۡهِمۡ غَضَبٞ وَلَهُمۡ عَذَابٞ شَدِيدٌ ١٦
Ve hakkı isteyenler gerçek manada Allah’ın birliğine iman edip sadece O’na ibadet ettikten sonra, (Allah’ın birliğini ve rasulüne indirdiği şeriati iptal etmek için) birtakım deliller getirerek cedelleşenlere gelince; onların ileri sürdüğü bütün deliller Rablerinin katında (ve mu’minler katında) bâtıldır. Ve (hakkı bile bile reddettikleri için) Allah’ın ğadabı* onların üzerinedir ve (kıyamet gününde) onları şiddetli bir azap beklemektedir.
* Allahu Teâlâ’nın ğadablanması, bazı âlimlere göre Allahu Teâlâ’nın ceza vermesidir. Çünkü Allahu Teâlâ’ya zahiri manasına göre ğadab sıfatı verilirse Allahu Teâlâ ğadablandığında daha önce ğadablanmamış manasına gelir. Yani Allahu Teâlâ yeni bir sıfat edinmiş olur. Bu ise Allahu Teâlâ’ya layık değildir çünkü Allahu Teâlâ’nın bütün sıfatları kdîm (قَدِيم)’dir. Kur’ân’da Allahu Teâlâ hakkında bunun gibi zahiri teşbihi çağrıştıran bazı lafızlar geçmektedir. Bütün ehlisünnet âlimleri, bu kelimelerin teşbihi çağrıştıran manalarını asla kabul etmeyip Allahu Teâlâ’yı bu manalardan tenzih ettiler. Ancak mana verme konusunda üç yol takip ettiler. Birinci yol, sahabelerin çoğunun yoludur. Sahabelerin çoğu, ayetten istenilen genel manayı anlamakla birlikte bu kelimelerin Allahu Teâlâ’ya layık olmayan manalarından Allahu Teâlâ’yı tenzih ederek mana vermeden olduğu gibi okudular ve “Bu kelimelerin manası, okuyuşudur.” deyip manasını Allahu Teâlâ’ya havale ettiler. Örneğin Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Bilakis Allah’ın iki yed’i açıktır.” (El-Mâide: 64). Onlar bu ayeti okurken ayetin genel manasını yani Allahu Teâlâ’nın cimri değil bilakis çok cömert olduğunu anladılar. Ayette geçen “يَدَاهُ (iki yed’i)” kelimesi üzerinde ise durmayıp olduğu gibi okudular; asla uzuv olan yed manasını anlamadılar ve Allahu Teâlâ’yı bundan tenzih edip gerçek manasını Allahu Teâlâ’ya havale ettiler. Sahabelerin çoğu bu tavrı takındı. Az bir kısım sahabe ise yine zahiri manasından Allahu Teâlâ’yı tenzih ederek bu gibi lafızları Arapçaya uygun şekilde, Allahu Teâlâ’ya layık bir manaya tevil etti. Onlardan sonra gelen âlimlerden bir kısmı sahabelerin çoğunun yolunu takip ederken bir kısmı tevil yolunu seçti ve bunların bazısı mücmel tevil, bazısı ise tafsilatlı tevil yaptı. Mücmel tevil yapan âlimler, bu kelimelerin teşbihi çağrıştıran manasından Allahu Teâlâ’yı tenzih ederek Allahu Teâlâ kendisine nispet ettiği için bunları sıfat kabul etmiş ve gerçek manasını sadece Allahu Teâlâ’nın bildiğini, mutlaka O’na layık bir manası olduğunu söylemiştir. Tafsilatlı tevil yapan âlimler ise bu kelimelere Arapçaya uygun şekilde, Allahu Teâlâ’ya layık bir mana verdiler. Fakat hiçbir zaman bu mananın kesin olduğunu söylemediler. Örneğin “Ğadab Allah’ın cezası, rıza ise mükâfaatıdır.” dediler. İster tafvid ister tevil yolunu seçsin, hiçbir ehlisünnet âlimi bu kelimelere zahiri manasını yani teşbihi çağrıştıran manaları vermediler. Böyle yapanlar ancak mücessime olanlardır.